İVME AÇIKLAMA 39: DİRENEN TEKEL İŞÇİLERİNİN YANINDAYIZ
Bugün, devam eden TEKEL direnişini yok etmeye çalışan ister iktidar olsun, ister sarı sendikacı anlayış olsun, direnişi her koşulda sürdürenlerin yanındayız. Direnen TEKEL işçilerine gerek Ankara sürecinde, gerekse İstanbul sürecinde olanaklarımız ölçüsünde destek olduk; bundan sonraki dönemde ise bu desteğimizi büyüteceğiz. Direnen TEKEL işçilerinin mücadelesini sadece kazanma hesabıyla destekleyeceğiz. Kazanmalarına engel olan her türlü yalana, demagojiye, hesaba karşı, direnen TEKEL işçilerinin tarafında olacağız
DİRENEN TEKEL İŞÇİLERİNİN YANINDAYIZ
Bilindiği gibi, bugün TEKEL işçileri özelinde gündeme gelmiş olsa da, pek çok çalışan kesimi kapsayan 4-C ve benzeri yasalar, yüz binlerce emekçiyi hedeflemektedir. Uygulamanın muhataplarından olan TEKEL işçileri 4-C uygulamasına karşı 15 Aralık 2009 tarihinde Ankara'da direnişe başladılar. 17 Aralık 2009 tarihindeki polis saldırısı ise direnişi bir üst boyuta getirip, 78 günlük direnişin kıvılcımı olmuştur.
78 gün boyunca direniş geniş halk kesimlerince sahiplendi; pek çok sendika, siyasi parti, demokratik kitle örgütü, aydın ve öğrenci grubunun desteğini aldı. Siyasi iktidar ise, direnenleri sadece “bir grup” TEKEL işçisi olarak kamuoyuna yansıtsa da, uygulamalarıyla onlar nezdinde tüm halka gözdağı vermek ve ''devletle başa çıkılamayacağını'' göstermek istiyordu. Polisi, belediyesi, valisi siyasi iktidarın amaçları doğrultusunda bir olup, demagoji, yalan ve tehditle direnişi bitirmeyi amaçladılar ancak başarılı olamadılar. Emekçiler bir kez daha dayanışmanın gücünü göstermiş; işçisi, esnafı, öğrencisi, aydını kısacası tüm ezilen kesimler birlikte hareket etmeye başlamıştı.
Tam bu noktadan itibaren direniş yeni bir sıçramaya ihtiyaç duyuyordu: Bunun adı “Genel Grev”di. TEKEL işçileri; direnişin her aşamasında hayatı durduracak nitelikte bir genel grevle sonuç alınabileceğini düşünürken, TÜRK-İŞ bilinen rolünü oynayarak önce oyalama taktiğiyle, sonrasında ise yargıdan medet ummayı aşılayarak direnişi tasfiyeye yönelmişti. 78 günlük direniş gerek Danıştay'ın ''yürütmeyi durdurma'' kararının getirdiği “rehavet” ve “umut”; gerekse de Tek Gıda-iş'in verdiği aldatmaya yönelik vaat ve sözlerle sona erdirildi.
Zaman içerisinde TÜRK-İŞ gerçek yüzünü bir kez daha gösterdi. Tek Gıda-İş yönetimi ile birlikte, önceden “karar” verip kamuoyuna açıkladıkları “eylem takvimi”ne uymayarak verdikleri sözleri tutmadılar.
Bu duruma sessiz kalmayan TEKEL işçileri ise, 2. bir direniş örgütleyerek Tek Gıda-İş Genel Merkezi önünde çadırlarını kurdular. 4 Ekim 2010 tarihinden beri ikinci direnişlerini sürdüren TEKEL işçileri; Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihinde tanık olduğumuz 1989 Migros grevleri ve 1991 Büyük Maden Direnişlerindeki sarı sendika oyunlarının bir benzerinin oynanmasına izin vermemektedirler.
2. TEKEL direnişi İstanbul'un orta yerinde devam ediyor. Bazı demokratik kitle örgütleri direnişe destek verirken, bu destek, olması gerekenin çok gerisindedir. Ankara direnişi süresince destek veren çeşitli kurum ve kuruluşların burada bulunmayı tercih etmediği artık bilinen bir gerçektir. Buna ilişkin kamuoyuna bildirilmiş bir açıklama olmamasına rağmen, söylenen gerekçe ''işçilerle sendika arasında bir sorun olduğu ve bu konuda taraf olunamayacağıdır''. Tarafsızlığın anlamı nettir. Bu durumda sessiz kalmak işçilere karşı geliştirilen tavrı onaylama anlamına gelmektedir. Burada esas mesele statükocu anlayışla ''ilişkilerin'' bozulmaması tavrıdır. Bu tavır bize yabancı bir tavır değildir. Biz de TMMOB önünde haftalarca sürdürdüğümüz demokrasi nöbetlerinde benzer bir yaklaşıma tanık olmuştuk. Bizim sürecimizde de sorun grupsal tartışmalar değildi, istemimiz örgüt içinde işlemesi gereken demokrasinin uygulanmasıydı.
Bugün emperyalizmin ve işbirlikçilerinin saldırıları çeşitli alanlarda boyutlanarak sürmektedir. Bu saldırılara karşı yapılması gereken, en geniş birlikteliklerle sonuç alma perspektifiyle direnmektir. Sadece grup çıkarları, koltuk hesaplarıyla yapılan ittifaklar, sözünü ettiğimiz birliktelikleri kesinlikle baltalayan, gerileten bir rol oynamaktadır. 4-C saldırısının iktidarın bir saldırısı olduğu noktasında mutabakat varsa buna uygun bir mücadele yürütülmelidir. Bu mücadeleyi herhangi bir nedenle gerileten, saptıran her türden tutuma karşı elbette taraf olunmalıdır. Perspektif eğer mücadeleyi geliştirmek ise yapılması gereken budur. Fakat açıkça görüldüğü gibi mücadelenin çıkarları, grup çıkarlarına feda edilmektedir.
Bir parçası olduğumuz işçi sınıfının yarattığı her direnişte elbette tarafız. Türkan Albayrak'ın ve Aynur Çamalan'ın, yürütüp kazanımla sonuçlandırdığı direnişlerde de, Zeynel Kızılaslan'ın bir başına tersaneler cehenneminde yürüttüğü direnişe de tarafız. Bu direnişlerde ve özellikle TEKEL direnişinde TMMOB etkin yönetimi ise ''tarafsız'' kalmayı tercih ettiğini pratiğiyle göstermiştir. Bu bizi çok şaşırtan bir tutum olmamıştır. Zira Avcılar Belediyesi’nde sürgün edilen dergimiz yayın kurulu üyesi Ali Erdoğan, Beyoğlu belediyesinde çalışırken işten atılan Mimar Özlem Aydın, yanında çalıştığı Makine Mühendisleri Odası onur kurulu üyesi tarafından haksızca işinden atılan Bengü Kuzey örnekleri çok yenidir. TMMOB bünyesindeki hâkim anlayış, kendisinin doğrudan muhatap olduğu konularda bir açıklama dahi yapmamıştır.
Bugün, devam eden TEKEL direnişini yok etmeye çalışan ister iktidar olsun, ister sarı sendikacı anlayış olsun, direnişi her koşulda sürdürenlerin yanındayız. Direnen TEKEL işçilerine gerek Ankara sürecinde, gerekse İstanbul sürecinde olanaklarımız ölçüsünde destek olduk; bundan sonraki dönemde ise bu desteğimizi büyüteceğiz. Direnen TEKEL işçilerinin mücadelesini sadece kazanma hesabıyla destekleyeceğiz. Kazanmalarına engel olan her türlü yalana, demagojiye, hesaba karşı, direnen TEKEL işçilerinin tarafında olacağız.
YAŞASIN TEKEL DİRENİŞİ!
DİRENEN TEKEL İŞÇİSİ KAZANACAK!
TEKEL İŞÇİLERİ YALNIZ DEĞİLDİR!
Mühendislik, Mimarlık ve Planlamada
Artı İvme Dergisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder