DİRENİYORUZ!!!

İSTANBUL, 4. LEVENT TEK GIDA-İŞ GENEL MERKEZİ ÖNÜ
İŞÇİYİZ HAKLIYIZ KAZANACAĞIZ! , 4C YE KÖLE OLMAYACAĞIZ!

DİRENİŞ GÜNLÜĞÜNDEN....

          DİRENİŞİMİZİN 1. GÜNÜ - 04.10.2010

        Bir grup işçi arkadaşla Tezkoop-İş'te toplanıp durum değerlendirmesi yapıp Tekgıda-İş Genel merkeziyle görüşüp taleplerimizi dile getirmek amacıyla basın açıklaması yapma kararı aldık.

        Genel merkezin önüne geldiğimizde polis barikatıyla karşılaştık. Görüşme talebimizi sendikaya bildirdik. Maalesef sendikacılar basit bahanelerle görüşmek istemediler. Biz de Tekgıda-İş önünde basın açıklaması yapıp özlük haklarımızı alana kadar süresiz oturma eylemi yapmaya başladık. Aslında tamamen iyiniyetle gelmiştik. Tamamen iyiniyetle gelmiştik ve sadece taleplerimizi iletip sendikanın esas görevi olan mücadele anlayışını hatırlatmak isteyip verdikleri sözleri tutmalarını, bir an önce şu anki mağduriyetimizin giderilmesi için ellerinden gelen çabayı sarf etmelerini talep edecektik. Ama bazı sendikacı arkadaşların " burası dingonun ahırı değil öyle herkes elini kolunu sallayarak giremez" dediğini duymuştuk, gerçekten dediklerini yaptılar ve esas sahipleri olan biz işçiler sendika binamıza giremedik!

       Bu tutumları, orda bulunan tüm arkadaşları üzdü. Aslında bu tutumlarından bir çok ders aldık. Yıllarca sendikacılarımızın aldıkları bütün eylem kararlarına itirazsız uymuştuk.Sendikaya güvenemeyeceğimizi anlamış olduk nihayetinde. Yıllarca aidat ödediğimiz tüm eylem kararlarına uyduğumuz sendikamızın karşısındaki kaldırımlarda yer bulabildik. Ve anladık ki yıllarca sevip saydığımız ve sendikacı diye yıllarca alkışladığımız, zaman zaman onlar için herhangi bir söz söylendiğinde tepki duyduğumuz ağabeyler burda tam bir beyaz saray kurup saltanat sürdürüyorlarmış.

          Artık biz bunu anladık. Şimdiye kadar sevip saydığımız bu ağabeylerin biz işçilere verebilecekleri tek şey, bize polisleri saldırtıp kaldırımları göstermekmiş.
          Şu anda polisler sendika binası kapısında, bizlerinde kaldırımda oturma eylemimiz sürüyor.


DİRENİŞİMİZİN 2. GÜNÜ - 05.10.2010

         Kaldırımda geçirdiğimiz gün sabahında sendikacılar geçtiğinde, "kahrolsun sendika ağaları" diyip eylemimizi sürdürürken bazı duyarlı kurumlardan, Eğitim-Sen çadır yardımında bulundu. Devrimci İşçi Hareketi çadır, battaniye, uyku tulumu, getirdi. Hava yağışlı ve soğuk. Kendi imkanlarımızla yakınımızda  kurulan Salı pazarından kazak, mont gibi giysiler alıp ısınmaya çalıştık. Çünkü hazırlıksız gelmişti herkes.

          Her zamanki gibi sloganlarla taleplerimizi iletmeye devam ettik. Bu arada yanımızda bire bir diğer illerden gelen arkadaşlarla tanıştık. Şu an Malatya'dan, İzmir'den, Tokat'tan, Samsun'dan, Bafra'dan ve İstanbuldan gelen 30 Tekel İşçisi arkadaşız.

DİRENİŞİMİZİN 3. GÜNÜ - 06.10.2010

        Yavaş yavaş karınca kararınca sesimiz duyulmaya başladı. Mahalle sakinleri, esnaflar merak edip soruyorlar ve anlattığımızda olumlu tepkiler alıyoruz. Bu güne kadar kim olduğunu bilmediğimiz vatandaşlar bizi sahiplenmeye başladılar. Tanımadığımız bir bayan kendi evinde yemek yapıp getirdi ve bizimle olduğunu, biz burda olduğumuz müddetçe, mümkün olduğu kadar ziyarete geleceğini belirtti. Buna benzer, kimi simit, kimi çay, kimi battaniye getirerek desteklerini sunacaklarını belirttiler. Devrimci İşçi Hareketi ve Halk Cephesi grup olarak destek ziyaretinde bulundu. AFA da resim sergisi açarak desteklerini sundular.


DİRENİŞİMİZİN 4. GÜNÜ - 07.10.2010

        Yine yağmurlu bir gün. Bugün de; Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu ziyarete geldi. Eğitim-Sen'den Yunus ÖZTÜRK, Gökkuşağı Hareketinden Bahadır KAPTAN, Tezkop-İş 2 No'lu Şube Başkanı Hulusi UĞURCAN, Tekstil-Sen Sekreteri Beycan Hanım, Tersane İşçileri Derneği'nden direnişte olan Zeynel KIZILASLAN destek konuşması yaptılar. Genç-Sen'den bir grup öğrenci sloganlarla destek ziyaretine geldiler


DİRENİŞİMİZİN 5. GÜNÜ - 08.10.2010

        Gazete, dergi ve televizyonlar röpörtaj almaya geldiler. Bizim buradaki sorunlarımızı kamuoyuna taşıyacaklarını bildirdiler. Bu arada Belediyeden battaniye ve çadır yardımında bulundular. Yapılan bu tür destekler yanlız olmadığımızı, haklı bir mücadele verdiğimizi destekliyor.


DİRENİŞİMİZİN 6. GÜNÜ - 09.10.2010

        Yine sabah erken uyanmıştım. Çadırın önündeki kaldırımı temizleyip çay yaptım. Arkadaşlar uyandığında kahvaltı yaptık. Tek-Gıda İş'e gelen diğer sendikaların şube başkanlarını protesto ettik. Öğleye doğru, Bilişim Çalışanları Dayanışma Ağı'ndan bir grup bizi ziyarete geldi. Gruptan iki kişi tekel işçilerinden bir veya iki kişiyi düzenlemiş oldukları panele çağırdılar. Bir arkadaşımızı gönderdik panele.
        Burdaki sorunlarımızı, ne amaçla burada olduğumuzu anlatıp destek istedik. Panele katılanlar; Ataması Yapılmayan Öğretmenler, güvencesiz çalışanlardan oluşuyordu.
        BDP Diyarbakır milletvekili Akın BİRDAL'ın AKP'nin Özelleştirmeye, Taşeronlaştırmaya ve bunun sonucu sendikasızlaştırmaya, işsizliğe ve yoksulluğa yol açan neo-liberal politikaların en son yansıması ve gerçeğinin bizler olduğunu açıklayıp bizimle olduğunu belirtti.


DİRENİŞİMİZİN 7. GÜNÜ - 10.10.2010

      Sabah sloganlarla günü karşıladık. Öğleden sonra Devrimci Mücadelede Emekliler destek ziyaretine geldi. Açıklamalarıyla bizlerin her zaman yanımızda olacaklarını belirtip bizim bu haklı ve meşru mücadelemizin her zaman takipçisi olacaklarını ve her zaman yüreklerinin bizlerle olduğunu belirttiler.


DİRENİŞİMİZİN 8. GÜNÜ - 11.10.2010

      Sabah 10.30 civarında BDP Genel Merkez yöneticisi yanımıza gelip sorunlarımızı dinledi.Tek-Gıda İş Sendikası yöneticileriyle görüşmeye gitti. Döndüğünde Sendikanın sadece hukuki süreci bekleyeceğini bunun dışında başka bir şey yapmayı düşünmediklerini söylemişler.Yanlız olmadığımızı belirtip bizi Meclise davet ettiler.



DİRENİŞİMİZİN 9. GÜNÜ - 12.10.2010

       Sabah saat 7'de uyandığım. Saat 8'e doğru sendikada çalışanlar yavaş yavaş gelmeye başladılar. İlk gelen arkadaşla konuştuk. Bizim kim olduğumuzu biliyormusunuz dediğimizde, biraz durakladıktan sonra Tekel İşçileri olduğumuzu söyledi ve kendisininde 78 gün boyunca Ankara'da bizimle olduğunu söyledi. Ama burada durum tersine dönmüştü. Biz bariyerin karşı tarafında oysa diğer tarafındaydı. Bizim yanlış yaptığımızı ifade etti üstüne üstlük. Ve aceleyle içeri girdi...
Akşam üzeri; Kaldıraç dergisinden ve ekşi sözlükten ziyaretimize geldiler onlarla sohbet ettik ve yine geceye kucak açtık. Bir sonraki güne günaydın demek üzere.


DİRENİŞİMİZN 10. GÜNÜ - 13.10.2010

        Sabah kahvaltısından sonra Evrensel Gazetesi'nde arkadaşların röportajıyla birlikte Mustafa Türkel'le yapılan röportaj yayınlanmış. Bu haber üzerine tartışmalar oldu, tabiki bunun karşılığı da verildi Türkel'e. Açık mektuplar yayınladık.


DİRENİŞİMİZİNİ 11. GÜNÜ - 14.10.2010

       THY'dan 240 işçi işten çıkarılmış. Onlara destek amacıyla havaalanına gittik. Tekel flamalarıyla, sloganlar eşliğinde işçi arkadaşların yanına geldik. Onlar da sloganlarıyla alkışlarıyla eşlik ettiler. Bir anda ne olduysa içlerinden bir sendika yöneticisi, bayan arkadaşımızın üzerine doğru yürüyüp "çıkın burdan, terkedin burayı provakatörler" demeye başladı. Ne olduğunu anlayamadık. Onlara desteğe geldiğimizi anlatmaya çalıştık ama polisler girdi araya. Bizi oradan uzaklaştırdılar. Buradan sendika bürokratlarının işçi sınıfından ne kadar uzaklaştığını daha iyi görüyoruz.


DİRENİŞİMİZİN 12. GÜNÜ - 15.10.2010

       Bugün, 17 Ekim'de Taksim'de bir yürüyüş kararı aldık.
       Akşam bizi ziyarete İvme Dergisi geldi. Kutup Yıldızı eşliğinde eylenceli bir akşam oldu.


DİRENİŞİMİZİN 13. GÜNÜ -16.10.2010

       Bugün komik bir misafirimiz vardı. Levent Kırca'ydı. Her zaman yanımızda olduğunu ve bizi desteklediğini bildirdi.Hatta sloganlarımıza da eşlik etti.
      Akşam da Taksimde UPS'nin yürüyüşü vardı ona katıldık.


DİRENİŞİMİZİN 14. GÜNÜ - 17.10.2010

      17 Ekim sabahına heyecanla uyandık. Bizim için önemli bir gündü. Çünkü akşam Taksim'de bir yürüyüş düzenleyecektik. Nasıl geçeceğinin tedirğinliği vardı üzerimizde.
       Gündüz de, Türkan ALBAYRAK'ın 100. gün etkinliği vardı. Orada olmamız gerekiyordu. Neticede hepimiz bir emek ve ekmek mücadelesi veriyorduk. Birbirimize destek vermemiz gerekiyordu. Bunun adı SINIF DAYANIŞMASIYDI. Saat 13.30 gibi Türkan ablanın yanındaydık. 3'e doğru kalabalıklaşmaya başladık. Her kesimden emekçiler vardı. Coşkulu bir kutlama oldu. Bu arada bizler otururken slogan sesleri duyduk. Baktık ki gelen Emekli-Sen'den bir grup emekli idi. Öyle inançla bağırıp slogan atıyorlardı ki. Hoşuma gitti. Neden mi? Ükemizde bir yığın insan hala emeğine sahip çıkmazken, emekliliğini doldurup, çoluğunu çocuğunu, okutmuş, büyütmüş, 60 yaşın üstündeki insanlar hala mücadeleye devam ediyorlardı. Demek ki inanç denen şey buydu. Geleceğini kurtarmak yaşla alakalı değilmiş, Ekmek mücadelesinden emekli olunmuyormuş onu görüyoruz. Torunları vardı gelecekte. Şimdi de torunlarını düşünmek zorundaydılar. Bu ülkede yaşıyorsan eğer hep gelecek kaygısı vardır. Kendin çocukların, torunların ve onların çocuklarının geleceği. Saygıyla selamlıyorum onları buradan.
        Her şey tamamlanınca Türkan abla basın açıklaması yaptı. Ardından Avukatlar, emekliler ve gelen diğer konuklar.
        Bu arada konuklar arasında Mehmet Ali Alabora çarptı gözüme. Bir akşam önce aradım kendisini ulamamıştım. Karşımdaydı. Yanına gittim ve durumumuzu anlattım. Desteklerini istedim. Hemen yanında da Ece Temelkuran vardı. Onla da sohbetleyip ona da anlattım. Ziyaretimize gelecekler.
        Yalnız, biz sanıyoruz ki yaşadığımız sorunlar sadece bize ait. Ama aynı sorunları sanatçılar da yaşıyormuş. Sendikalaşma, hepimizin baş sorunu. Sendikan olur satar, olmaz bunun için örgütlenmeye çalışır işten atılırsın, Türkan ablada olduğu gibi. Bu ne yaman bir çelişkiler yumağğıdır.
        Saat 16 gibi Türkan ablanın yanından ayrılıp çadırlarımıza geldik. Bilgesu Erenus ve Sadık Albayrakla karşılaştık çadırda. Ne mutlu bize ki ülkenin bütün ünlü ve duyarlı isimleri yanımızda. Demek ki biz doğru bir yoldayız. Bu da ayrıca onur verici. Çadırdaki sohbetten sonra hep birlikte Taksim'e geçtik meşaleli yürüyüşümüz için. Metroya binerken Tekel işçileri yazan önlüklerimizi giyip bindik. İnerken de sloganlarla çıktık metrodan ve bu şekilde Galatasaray Lisesinin önüne doğru yürüdük. Kalabalık bekliyordu karşımızda. Böyle bir desteği görmek bizi onurlandırdı. Herkes tamamlanınca önümüzde Tekel pankartıyla meşaleli yürüyüşümüze başladık. Etraftan da katılan destek veren oldu. Daha da çoğaldık.
         Taksim meydanına geldik. Cezmi Ersöz, Türkan Albayrak, Bilgesu Erenus, Mehmet Esatoğlu, Sadık Albayrak, Türk Tabipler Birliği başkanı, Limter-İş Başkanı konuşma yaptılar. En son Tekel İşçileri adına basın açıklamasını okuduk ve dağıldık. Hiç ummadığım kadar güzel ve coşkulu bir yürüyüş oldu. Bize haklı mücadelemizde sahip çıkan insanları yanımızda görmek daha da bir güçlü kılıyor bizi.
         Taksim'de dostlarla bir çay içip çadırlarımıza döndük. Ve biliyorum ki her geçen gün daha da güçleniyoruz ve güçleneceğiz. Hiç bir zaman inancımı yitirmedim, yitirmeyeceğim.


DİRENİŞİMİZİN 15. GÜNÜ - 18.10.2010

       Sabah kahvaltı sofrasında gazeteleri aldık. Bir heyecanla haber yapmışlar mı diye baktık; evet var. Ne kadar sesimizi duyurabilirsek o kadar güçleniriz diye düşünüyoruz. Az önce günlüğü yazarken iki öğrenci kızımız geldi. Her zaman yanınızdayız ve sizi destekliyoruz, arkadaşlarımız da gelecekler, dedi. Bu ülkenin pırıl pırıl gençleri var. En çok onlar hakediyor bu ülkede mutlu ve umutlu yarınları.
      Şu an Tek-Gıda İş Genel Merkezi'nin tam karşısında oturup yazıyorum bu satırları. Çadırda hummalı bir çalışma var. Kışa girdi İstanbul 15 gündür. Hemen hemen her gün yağmur yağıyor. Çadırların önü çamur içinde. O çamurlara bata çıka giriyoruz çadırlara. Mıcır göndermişler. Arkadaşlar çamura batmamak için elbirliği ile o mıcırları döküyorlar çadırların önüne.
     Her zamanki gibi Tek-Gıda'nın önünde çevik kuvvet ekipleri ve güvenlik görevlileri tam karşımda duruyorlar. Arada kafamı kaldırıp bakıyorum onlara. Ortada bir hareketlilik var. Kıyaslama yapıyorum ister istemez. Biz burada çamurun ve pisliğin içinde onurlu bir mücadeleyi yükseltmeye çalışırken, onlar olanca onursuzluğu ile Tek-Gıda Holdingin önünde, steril ortamlarında bizi dikizliyorlar. Merak ediyorum bunların nasıl vicdanları var diye. Bunlar insan olamazlar diye düşünüyorum. Hele şu polisleri hiç anlamıyorum. Onlar bu ülkenin vatandaşı değiller mi? Bizimle aynı yazgıyı paylaşmıyorlar mı? Neden karşımızdalar, yanımızda değiller? Neden herkes güçlünün ve parası olanın yanında? Hani halk için güvenlik? Bu ülkenin gerçek halkı acaba sadece zenginler mi? Ya biz, biz neyiz? Bizim yaşama şansımız yok mu? Ben de İNSANCA yaşamak istiyorum. Çocuğuma insanca bir yaşam sunmak istiyorum. Benim çektiğim acıları onun yaşamaması için burdayım ama yine birlikte yaşıyoruz acıları. Çünkü onun yanında değilim. Ve burdaki herkes aynı kaderi paylaşmakta.
        Yoğun temizlikle geçen bir gündü. Öğrenciler geldi battaniyeleri çırpıp çadırların içini temizledik hep beraber. Pınar Sağ'ı bekliyorduk gelmedi. İnternetten haberleri takip ediyordum Sosyal Adalet Formundan misafirlerimiz geldi. Diğer çadıra aldık. Çünkü kızların çadırı küçük , kalabalık misafir ağırlayamıyoruz. Ben de yan çadıra geçeyim dedim, gözlerime inanamadım Kaplar dolusu yemek gelmiş. Çadır almıyor yemekleri. Kaç gündür doğru düzgün yemek yememiştik. Pazara gittik bugün normal insanlar gibi yemek pişirip yiyelim demiştik. Günlerdir ekmek arası yeniyor. Metin balık aldı temizledi pişirdi. Oturduk ziyaretçilerimizle beraber yedik. Gerçi artık ziyaretçi vasıfları kalmadı gelenlerin de. Onlar da bizlerden biri. Yeni gelen grubu da Halil İbrahim sofrasına aldık. Her şey dostlarla paylaşılınca güzel oluyor. Gelen giden eksik olmuyor sağolsunlar.


DİRENİŞİN 16. GÜNÜ - 19.10.2010

        Her zamanki gibi sabah kalkma ve kahvaltı  faslı. 2 kamyon odun geldi bugün. Arkadaşlar taşıdılar. Bu kışı da İstanbul'da geçireceğiz anlaşılan. Sokaklar evimiz oldu son bir yıldır. İstanbul'un kışı çetin olur öyle diyor burada yaşayanlar. Yaşayıp göreceğiz.
        Civarda oturanlardan biri balık pişirmiş getirdi. 75 yaşında bir teyze bir tepsi börek yapmış kendi elleriyle, ellerine sağlık teyzecim. Zengin bir semt olmasına rağmen destekler çok iyi, maddi ve manevi.    
        Bugün 4. Leventin pazarı var. Pazara gidip gelenler yanımıza uğrayıp  sohbet ediyoruz. Haklılığımızın onlar da farkında ve yanımızda olduklarını, yüreklerinin bizimle olduğunu söylüyorlar. Belediye temizlik işçileri de yanımıza uğruyorlar onlarla da işçi işçiye sohbetler yapıyoruz.
         4 arkadaş pazara, hazırladığımız bildirileri dağıtmaya gittiler. Bildirileri sloganlar eşliğinde dağıtmışlar. Kısılan sesimizi yeniden duyurmaya çalışıyoruz kamuoyuna. Zorlu bir yol ama başaracağız.
         Akşam yine ziyaretçilerimiz vardı. Gece 11-12 ye kadar misafir ağırlayıp güzel sohbetler ediyoruz.
         Danimarkadan bile misafirimiz vardı. Sesimizi duyurabildiğimiz her yere duyurmaya çalışacağız.
         Mustafa Türkel bu sabah 10 polis eşliğinde pazara gitmiş. Arkadaşlar görmüş demek ki korkması gereken bir durum var köşe bucak korumalarla gezdiklerine göre.

DİRENİŞİN 17. GÜNÜ - 20.10.2010

Yine; yeni bir güne günaydın, diyerek kalktık. Pınar Sağ geldi ziyaretimize. Yanımızda olduğunu ve bizi desteklediğini söyledi. Akşam saatlerinde 2 arkadaşımız HSGGP’ye tekel direnişiyle ilgili bildirilerimizle bilgi vermeye gitti. Bizi destekleyeceklerini söylemişler. Bir arkadaşımız da gene aynı platformun merkez toplantısına gitti. Bizim de içinde olduğumuz 4 gündem maddesi tartışılmış. Onlar toplantıdayken bir gurup genç geldi ziyaretimize şarkılar türküler söyledik. Halaylar çektik.
HSGGP’de, Cumartesi akşamı 18.30’da AKP’ye bir yürüyüş düzenlenmesi kararı alınmış. Boş durmak yok.

DİRENİŞİN 18.GÜNÜ - 21.10.2010

Yoğun bir gündü. Sabah kahvaltı yaparken Metin’e telefon geldi.
Cumhuriyet gazetesine Mustafa Türkel bir demeç vermiş. Gazeteyi aldık, aynen şöyle yazıyordu: Anayasa Mahkemesi’nin kararını beklediklerini, söz konusu işçilerin (yani bizim) ne yapmaya çalıştığını anlayamadığını söylemiş. Aynı zamanda “ Tekel Direnişi boyunca, direnişi provoke etmek isteyen bir grup, neredeyse hareketi sekteye uğratmaya çalışıyorlar, söz konusu işçilerin ne yapmaya çalıştıklarına anlam veremiyorum” demiş.
Bunun üzerine basını da köşe yazarlarını da arayarak haber yapmalarını istedik. NTV geldi. Cumhuriyet gazetesiyle birlikte Pınar Sağ geldi. Dün söz vermişti ıspanak pişirmiş bize. Oldukça güzel ve lezzetliydi. Ellerine sağlık Pınar Sağ. Güzel sesinden de türküler söyledi.
 Elektirik Mühendisleri Odası’ndan  geldiler . Kahvaltılık getirmişler.

                                                                                                         
DİRENİŞİN 19. GÜNÜ - 22.10.2010
                                  
   Yine yazılar, yazılar. Türkel sessizliğini bozdu. 3 gündür gazetelerde demeçleri var. Sürekli bize  saldırıyor. Ne olduğumuzun belli olmadığından, ne yapmaya çalıştığımızı anlamadığına kadar her şeyi haykırıyor basına.  Çizmeci Gıda’da ki işçilerin direnişini de 16. gününde mücadeleye sokakta devam edeceğiz diye bitiren bir Türkel klasiğine daha tanık olduk bu sabah.
Akşam Kadıköy’de Moğollar’ın konseri vardı. Cahit  Berkay’la görüştük direnişimizin duyurusunu yaptık. Ardından da NTV ‘yi ve Levent Kırca’yı aradık tv programı için, yardımcı olacaklar.
Akın Birdal’la görüştük. Hafta içi meclise çağırdı. Biz bu direnişi onurumuzla bitirdiğimizde karşımızdaki herkes utanç duyacak kendisinden.


DİRENİŞİN 20.GÜNÜ - 23.10.2010
               
   Yoğun bir gün. Akşam yürüyüş var, Şişli Camisi’nden AKP ye. Çadır kalabalıktı bugün.  Gençler yardıma geldiler.  Pankartlar, dövizler hazırlandı yola çıktık hep birlikte. Şişli Camisi’nin önünde toplandık. Yürüyüş pozisyonuna geçtik kalabalıktı. AKP’nin  önünde Tek Gıda’nın önü gibi polis barikatıyla kapanmıştı. İski , İtfaiye İşçileri, Aynur Çamalan  tersane işcileri vardı, Türkan Albayrak da oradaydı. Grup Yorum da geldi. Türkan Albayrak konuşma yaptı. Basın açıklamamızı Hüseyin Abi okudu yürüyüş bitince çadıra döndük.


DİRENİŞİN 21. GÜNÜ - 24.10.2010

Bugün sessiz sakin bir gün. Ara ara ziyaretçiler gelip gidiyor. Akşam arkadaşlarla toplantı yaptık güzel bir sohbetti ama üşütmüşüm. Keyifsizdim ve de çok başım ağrıyordu.
Tersane işçilerinin basın açıklaması vardı. Arkadaşlardan bir kısmı destek için gittiler, çok istediğim halde gidebilecek durumda değildim, bir ağrı kesici aldım yattım, uyumuşum. Kalktığımda baş ağrım kesilmişti.
Buraya gelen  arkadaşlarla  sohbet ettik, anlamlıydı. Arkadaşlar da gelince “Demir Çeneli Melekler” diye bir film vardı onu izledik. Şu anki durumumuzla ilgili çok güzel mesajlar veriyordu. Beynimin bir köşesine kazıdım. Kadınların seçimlerde oy kullanma hakkıyla ilgili bir filmdi. Çok mücadele verdiler. İnançlı ve kararlıydılar. İşkencelere maruz kaldılar ama o inançlılık ve kararlılık onların zaferiyle sonuçlandı ve daha iyi anlaşılıyor ki kararlılık kazanım için büyük bir adım.

DİRENİŞİN 22. GÜNÜ - 25 Ekim 2010

Sabah bir bayan arkadaşımızın “Kalkın” komutuyla uyandık. Saat 8.30’da sanki güneş kendini yavaş yavaş hissettiriyor. Sanki yazdan borç almış, bir gün. Ve kahvaltı telaşı, hazırlanması. Kahvaltımızı yaptıktan sonra, Beşiktaş’ta Hrant Dink duruşmasından önce Beşiktaş İskele Meydanı’nda toplanılarak adliyeye doğru  yürüyüşte biz Tekel işçileri olarak yerimizi aldık. Beşiktaş İskele meydanına geldiğimizde büyük ilgi gördük. Bildirilerimizi dağıttık. Yerel gazetelere, televizyonlara röportaj verdik. Yürüyüşe katıldık.
Öğlen saatlerinde çadırlarımıza geldiğimizde Hrant Dink yürüyüşünde yaşadıklarımızı arkadaşlarımızla paylaştık.
Bir arkadaşımızı evine gitmek zorunda kaldı. Çünkü bir anne. İyi bir direnişçi olsa da çocuğunu özlemişti. 22 gündür burada. Arkadaşımızı uğurladıktan sonra eski Maden-İş’te örgütlü dört konuğumuz geldi. Biri Kavel direnişini yaşamış, bir diğeri de Philps direnişini yaşamışlardı. Eski direnişlerden çıkardıkları dersleri bizlerle paylaştılar.  Direnişimizin eksik ve doğru yönlerini tartıştık. Devamlı yanımıza gelen Hasan Abi köyünden iki bidon su getirdi. Sıcak bir uğurlamadan sonra ayrıldı. Öğleden sonra Facebook’da Tekel direnişini gören bir öğretmen ziyaretimize geldi. Akşam yemeğimizden sonra arkadaşlarımız banyo yapmak için destekçilerin evlerine gittiler.

                                 
DİRENİŞİN 23. GÜNÜ - 26 Ekim 2010

Sabahın ilk ışıklarında kalktığımızda sendikacıların alaylı tavırlarına maruz kaldık. Alaylı dille “İSKİ’nin yolu nerede?” tacizine uğrayınca sinirler bozuldu.
Yani desteğe gelen İSKİ direnişçisine yapılan bu saldırı işçi sınıfına yapılmış bir sözlü saldırı olarak kabul ettik. Ve arkadaşlarımızla toplanıp bir karar verdik. Bu sendika ağasına bir ders vermeliydik.
Saat 11 sıralarında tam öğlen yemeğine otururken sendika ağası kapıda göründü. Ve biz de arabasına yumurta atarak, İSKİ’nin adresini gösterdik. Bizler işçi sınıfı her zaman her yerde kendi sınıfımıza yapılan sözlü ve fiili saldırıları hiçbir zaman karşılıksız bırakmayacağımızı göstermiş olduk.
Akşam saatlerinde Eğitim-Sen’li bir hocamız bize ziyarete geldiğinde bu sınıf düşmanıyla telefonda görüştü. Kendisinin şaka yaptığını ve yanlış anlaşıldığını söylemiş.


DİRENİŞİN  24. GÜNÜ -  27 Ekim 2010

Bugün hava kapalı yağmur yağabilir. Havaya inat kahvaltıyı dışarıda yaptık. İki arkadaşımız Özlem ile Salih’i Ankara’ya yolcu ettik iki günlüğüne. Öğle vakti ziyaretlerimiz vardı. Toplum Şehircilik Hareketi, dertlerimizi ve amacımızı dinledikten sonra gittiler.  KESK Şubeler Platformu ve SES Şubede olan toplantıya katılarak ve ÖDP, Halkevleri’ne giderek destek istedik, destek vereceklerini ve Pazar günü yürüyüşümüze katılacaklarını söylediler.
Taksim’e geçerek CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşme yaptılar. Görüşmenin içeriği 4C ve Güvencesiz  Çalışma üzerine oldu. Destek olacaklarını söylediler. Görüşmeden çıktıktan sonra Foks Tv ve Doğan Haber Ajansı ile canlı röportaj yapıldı.
Verilen sözlerin takipçisi olacağız.
5 kişilik Mcdonald’s kuryeleri ziyarete gelip “Biz bugün iş yavaşlatıyoruz” diyerek ne yapabilecekleri hakkında bilgi aldılar.
DÖB’lü öğrenci gençler ziyaret ettiler. Bizimle olduklarını, bizi desteklediklerini 7 söylediler  Kasım’da yapacakları YÖK protestosuna bizi de davet ettiler.  Ardından Yıldız Teknik Üniversitesi’nde soruşturmadan kaynaklı okula alınmadıkları için okul önünde direniş başlatan öğrenciler ziyaretimize geldiler.


DİRENİŞİN 25. GÜNÜ - 28 Ekim 2010

Gün fırtınayla başladı. Sabah kahvaltısının ardından iki arkadaşımızı dışarıya, kurumlarla görüşmelere gönderdikten sonra, Hüseyin Abinin, abisi ve yengesi ziyaretimize geldi. Güzel bir sohbet yaptık. Fırtınaya inat ziyaretçilerimiz akın akın geliyordu.
TAYAD’lı aileler ıslanmış olmalarına rağmen gülen yüzleri ve sıcaklıklarıyla geldiler. Yanımızda olduklarını belirten konuşmalar yaptılar. Kendi mücadele deneyimlerini anlattıkları “Elin Altı” kitabını armağan ettiler. Çaylarımızı esprili bir sohbet eşliğinde yudumladık.
Bu sırada Limter-İş Genel Başkanı Kamber Saygılı ve Tekstil-Sen yöneticileri geldiler. Sendikal bürokrasi konulu bir sohbet gerçekleştirdik. Çeliktepeli gençler yağmurdan ıslanmış halde çadırımıza daldılar. Çay içip gittiler.
Sobamız gün boyu yandığı için ziyaretçilerimiz arasında mahallelilerin olması da kaçınılmazdı. Yemek yenildi, zamanımız türkü, marşlar ve şiirlerle geçti.
Akşamın ilerleyen saatlerinde Devrimci Alevi Komitesi üyesi Pir Sultan şube yöneticileri geldi. Pir Sultan Abdal Derneği’nin şubelere dayatmalarından bahsettiler ve çaylarını içtikten sonra ayrıldılar.


DİRENİŞİN 26. GÜNÜ - 29.10.2010

3 günlüğüne İzmir’e gitmiştim. Oğlumu 24 gündür görmüyordum.  Her gün yalvar yakar oluyordu annecim ne zaman geleceksin diye.Biraz hasret giderdik ve döndüm. Eve gittiğimde aklım çadırda kalıyor, çadıra döndüğümde ise evde.
Annem, babam, oğlum hepsi bu iş olmaz başaramazsınız bu kadar insanla diyorlar. Evine çocuğunun yanına gel, çocuğun daha değerli, diyorlar. Elbetteki değerli onların geleceği de önemli aynı ölçüde.
İzmir’den yağmurla yola çıktım. İstanbul’a gelene kadar geçtiğimiz bütün şehirler yağmurluydu. Nihayet İstanbul’a varabildim. Çadırlarımıza ulaşabilmiştim. Ortalıkta fırtına sonrası bir sessizlik vardı . Parkın etrafı olduğu gibi su içindeydi. Pankartımız fırtınadan dolayı yırtılmıştı. Hamdullah’ın resmi kırılmıştı. Çadırlara vardığımda arkadaşlar uyuyordu. Etrafıma bakındım her şey bıraktığım gibi duruyordu.
Cumhuriyet bayramı bugün muhtarlığın önünde kutlama olacaktı ama yağmurdan dolayı iptal edilmiş tören. Muhtarlığa bildiri bırakıp çıktık.
Bugünün ayrıca bir önemi daha var. Paşabahçe direnişçisi Türkan Albayrak süresiz açlık grevine başlıyor. Arkadaşlarla onu ziyarete gittik. Basında oradaydı. CNN Türk canlı yayın yaptı. Görüntülerde az da olsa  bizim de görüntümüz vardı. Hüseyin Abi fox tv’ye röportaj verdi.  Sonra çadırlara döndük. Bu gün misafirlerimiz çoktu. Akşam sıcak sobanın başında dostlarla sohbet ettik. Diğer çadırda arkadaşlar türkü söylüyor. Gece parka çıkıp halay çektik. Hareketli ve güzel bir gündü.


DİRENİŞİN 27. GÜNÜ - 30.10.2010

Bugün yine yoğun bir gündü. Enerji-sen’in 2. Olağan Genel Kurul toplantısına katıldık. Orada da bir konumsa yaptık. Derdimizi, beklentilerimiz anlattık.
Oradan TUYAP’a geçtik. Bildiri dağıttık, Ercan KARAKAŞ’la karşılaşıp sohbet ettik. Aziz Nesin’in oğulları Ahmet ve Ali  NESİN’le görüştük. TUYAP’ta bize karşı tepkiler çok iyiydi. Pazar günkü yürüyüşümüze katılacaklarını belirtenler oldu. Tabi ki sivil polis eşliğinde dağıtıyorduk bildirileri. Çıkarken sloganlarla çıktık. Alkışlayanlarda oldu tepkisiz kalanlarda.
Akşama doğru Yunanistan Aristo Üniversitesi’nden anti faşist 10 öğrenci ziyarete gelmişler. Süreçle ilgili sorular sordular. Kendi ülkelerinin Türkel’e yılın sendikacısı ödülünü verdiğini ve bunu hak etmediğini anlattık. Yanımızda olacaklarını, Yunanistan’a gidince ellerinden geleni yapacaklarını söylediler. Gitmeden önce sendikanın önünde slogan attık. Onlar da Yunanca slogan attılar.
Mümkün olduğu kadar her yere gidip kamuoyu yaratmaya çalışıyoruz.
Yorucu bir gündü.


DİRENİŞİN 28. GÜNÜ – 31.10.2010

Yazdan çalınmış bir hava var bugün. Yağmur kenti terk etti bugün. Sabah kahvaltısı yaparken, Ankara AFSAD’dan tanıdığımız, 78 gün boyunca maddi manevi yanımızda olan, şiirleriyle bize moral veren, gücümüze güç katan, usta şair Mehmet Özer ve fotoğrafçı Türkan Namlucu ziyaretimize geldi. Hepimiz alkışlayarak sloganlarla karşıladık. Keyifli bir Pazar kahvaltısı yaptık Mehmet Özerlerle. Şiirler okuduk Ankara’daki bize moral verdi. Onları Türkan Albayrak’ın yanına uğurladık.
Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi’nden avukatlar ziyaretimize geldiler. Yanımızda olduklarını söyleyen avukatlar ziyaretçi defterimize “şimdi sayıları çok az görünüyor ancak basit bir gerçek var; damlaya damlaya göl olur. (...) ve inanıyoruz ki; bu kıvılcım özgür bir gelecek için toplum içinde kaynayan, içten içe yanan bu ateşi büyütecek.” diye yazdılar.

Dersimliler Dernekler Federasyonu 3. olağan genel kuruluna katıldık. Alkışlarla ve sloganlarla karşılandık. Tekel işçileri olarak genel kurulu selamladık. Yaptığımız konuşmada süreci anlattık. Salonda bildiri dağıttık. Sloganlarla uğurlandık.
Ayazma gecekondu mahellesinde mağdur olan, uzun süredir Küçükçekmece belediyesi önünde oturma eylemi yapan Ayazma halkına destek vermek için Her yer tekel her yer Ayazma sloganlarımızla yanlarına gittik.
Her hafta yaptığımız yürüyüşlerin 3.sünü Taksim’de HSGGP platformu bileşenleri ve kitle örgütlerinin katılımıyla gerçekleştirdik. Taksim’de çevik kuvvete yönelik eylem nedeniyle polisin baskısıyla karşılaştık. Yürütmeyeceklerini söyleyen polislerin baskısına boyun eğmedik. Aldığımız kararımızı uygulayarak yürümeye başladık.
İstiklal caddesinin ortasında önümüzü kesip engel oldular. Kararlı bir kitle vardı.  Ağa Camiinin önünde basın açıklamamızı yaparken  panzerden gaz ve tazzikli su gelmesi üzerine  tüm kitle polis barikatına yönelince polis şefleri yanlışlıkla oldu, biz de ıslandık gibi şeyler söylediler.
Açıklamamızı bu koşullarda yaptık. 


DİRENİŞİN 29. GÜNÜ - 01 Kasım 2010

Bugün sabah kahvaltıdan sonra Tuzla Limter-İş sendikası üyelerinin 2008’de yapılan bir yürüyüşü dolayısıyla açılan davada toplu yürüyüş ve gösteri muhalefetinden dolayı açılan davanın duruşmasına destek amacıyla gittik.
Orada dönüşte tek başına direnen tersane işçisi Zeynel Kızılaslan’ı destek ziyaretine gittik. Dönüşte Cevizli sigara fabrikasına uğradık. Bazı arkadaşlarla sohbet ettikten sonra öğle yemeği yiyip ve bir çay içtikten sonra Paşabahçe devlet hastanesinde tek başına direnen Türkan Albayrak’ı ziyaret ettik. Türkan Albayrak’ın direnişinin 104. günü. Ve açlık grevinin dördüncü gününde Tekel işçileri olarak desteklerimizi sunduk.
Akşam çadıra döndüğümüzde Yıldız Teknik Üniversitesi’ne Tekel işçisi olarak desteğe giden Hüseyin arkadaşımızla sohbet ettik. Hüseyin arkadaş Yıldız Teknik’teki öğrencilere destek amaçlı konuşmasını CD’den kaydettirip bize izlettirdiğinde oradaki dayanışma ve coşkunun çok olumlu geçtiğini gördük.
Akşam saat 20’de Nişantaşı’nda resim sergisine gittik. Resimlerde genel olarak biz işçi gözüyle bu yorumu yaptık. “Genelde sokakta yaşayan işsizlerin, ezilenlerin, horlanmışların, dışlanmışların, ötekilerin resminin hayvanlaştırılıp sergilendiği, yani sokakta tehlikenin olduğunu insanların her an bu tehlikeyle karşılaşacağını, kendilerine göre anlatmak istiyorlar.” Fakat bizim orada gördüğümüz, o genelde ağızları açık olan böyle her an saldırabilen doyumsuz, hiçbir zaman doymayan, çalışmadan kazanan, kazandıkça saldırganlaşan doyumsuz hayvanlaşmış kapitalizmin yarattığı bir avuç züppe, asalak, zenginin ta kendisi olarak gördük.


DİRENİŞİN 30. GÜNÜ - 02 Kasım 2010

Bugün sabah kahvaltı yaptıktan sonra öğleye doğru Metin arkadaş İstanbul Üniversitesi öğrenci kulübünde Cevizli Tekel işçisi Binali İldağ, Tekel emeklisi Ali Kaloş, Tekel işçisi Mehmet Gökçe kulübün düzenlediği söyleşiye katıldılar. Söyleşide Tekel’le ilgili sunum yapıldı. Öğrenciler de sorular sordular. Soru ve cevaplar sonunda hem çadırlara hem de hafta sonu yapacağımız 4. büyük yürüyüşe davet edildiler. Çadıra, öğleden sonra Beşiktaş Belediyesi Meclis üyeleri ziyaretimize geldiler. Her zaman bizlerin yanında olduklarını ve her türlü ihtiyaçlarımızın giderilmesi için ellerinden gelen çabayı sarf edeceklerini belirttiler.
Mahalle sakinlerinden sık sık ziyarete gelenler oldu. Gelenlerin birçoğu meyve, sebze, kuru bakliyat türü erzaklar getirdiler. Ve her zaman yanımızda olduklarını belirttiler.

DİRENİŞİN 31. - 43. GÜNLERİ  bağlanmak için tıklayın:
http://tekeldirenisi2010.blogspot.com/2010/11/direnisin-31.html

DİRENİŞİN 44. GÜNÜ bağlanmak için tıklayın:
http://tekeldirenisi2010.blogspot.com/2010/11/direnisin-44-gunu.html

DİRENİŞİN 45.-46. GÜNLERİ bağlanmak için tıklayın:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder