DİRENİYORUZ!!!

İSTANBUL, 4. LEVENT TEK GIDA-İŞ GENEL MERKEZİ ÖNÜ
İŞÇİYİZ HAKLIYIZ KAZANACAĞIZ! , 4C YE KÖLE OLMAYACAĞIZ!

13 Kasım 2010 Cumartesi

Açık Mektup: BERMUDA ŞEYTAN ÜÇGENİ

BERMUDA ŞEYTAN ÜÇGENİ

Bazıları için konu menfaat olduğunda kesinlikle işçi ve emekçilerin hakları ve geleceği teferruattır.

Merhaba sayın işçi arkadaşlarım,
Bu yazıda;  Ankara’daki 78 günlük direniş ve daha sonraki süreçte yaşadıklarım sonucunda oluşan temel görüşlerimi, fikirlerimi ve  kimi siyasilerin ve lüzumsuz, işe yaramayan sendikaların, siyasi rant için nasıl küçük düşünüp onurlarını ve benliklerini kaybettiklerini, anlatacağım.
Ancak; kesinlikle bu yazdıklarımdan bütün sendikacıları ve siyasileri kastetmiyorum. Kastettiklerim kendini yazımda hissedecek ve görecekler. Diyorum ki; ders alıp kendilerine çeki düzen verip, bazı şeyleri yeniden düşünüp hareket etsinler.
Biz tekel işçileri, ekmeğimizin elimizden alınması sonucunda, haklarımızı yeniden kazanmak için Ankara’ya gitmiştik. Ancak ne acıdır ki mücadeleye başlarken, tüm tekel işçileri, Tekgıda-İş yöneticileri istemese de direnişe başladık. Tarih sayfalarına kendimizi, direnişimizi, ne kadar bazı kesimler istemese de, zorla onlara bunları yazdırdık.
Daha sonra eylem yerinde oturmaya başladıkça ve olgunlaştıkça bazı siyasi kesimlerin ve tutarsız olan sendikalarımızın burnuna çok değişik kokular gelmeye başladı. Eylemler uzadıkça, 22 il, 45 ilçeden, yani genellersek tüm Türkiye’den işçi-emekçi insanlar bir araya gelmişlerdi. Ve kısa zamanda ortak noktalarını belirleyerek, ekmekleri ve emekleri ellerinden  alındığından, kaynaşmaya başlamıştı.
Uzun zamandır, bu ülkede insanlar, çok değişik faktörlerle, birbirlerinden uzaklaştırılıp düşman edilmişti. Bu düşmanlık, etnik, dinsel ya da ekonomikti. Bu düşmanlık, dış güçlerin de yardımı ile doruk noktasına çıkartılmıştı. Çünkü bu onların istediği şeydi. Zaten tüm dünyadaki politikaları da bunu gerektiriyordu. Bunları bizim topraklarımızda da değişik etkenlerle başarıyorlardı. Fakat öyle bir şey oldu ki, hiç kimsenin tahmin etmediği bir şekilde ortaya çıkan tekel direnişi ile, çok büyük planlar bir anda altüst oldu.
Farklı illerden gelen, Ankara’da tek bir noktada birleşen, değişik etnik kökenlerden, siyasetlerden, dinlerden insanlar; ilk başlarda kabullenemeseler de aniden beraber yaşamaya ve hayatın gerçeklerini anlamaya başladılar. Tam da hükümetin açılım adı altında bu ülkedeki ayrımcılığı körüklediği sıralarda. Tabi bu olaylar genişledikçe, taşlar da yerine oturmaya başladıkça, hükümet de dahil büyük bir kesim burayı, yani eylem yerini, rant olarak gördü. Onlara göre buralar altın madeniydi ve iştahları kabarıyordu. Ve bu sebepten dolayı tekel işçilerinin bulunduğu ve ekmeği için direndiği bu çadırlara şuursuzca kazma vurmaya başladılar. Yapılanlarda, tekel işçilerini de işe katmak yerine kendileri yapmaya başladılar. Bir anda  tekel işçileri bir kenara bırakılarak yağma ve talanlar başladı. Bu talanları yaparken de aynı anadan-babadan doğma kardeşler bile bu menfaatler karşısında birbirlerini yediler. Bu yemeler siyasi ideolojik, maddi, manevi, bu ülkeyi ilgilendiren derin konularla başlamış oldu. Bunlar bazen çok aşırı birbirlerini kırıcı şekillerde oldu. Yeri geldi birbirlerine hakaret ettiler, kötülediler. Kısaca pasta büyük olunca, kendilerini kaybedip küçülmeye de başladılar.Diğer yandan pastadan nasıl büyük pay alırım hesaplarıyla, bir anda bazı zıt kesimler bile kolkola girdiler. Ancak bu kolkola girme sadece görüntüdeydi.
Herkes kendince bir menfaat peşindeydi. Ancak saf mı saf kalmayı başaran tekel işçileri ve onlara gerçekten inanan  ve destekleyen insanlar bu hesapçılığın dışındaydı.. Bazıları da bu yağmaya neler olduğunu anlayamadan kurban gittiler.
Eylem olgunlaştıkça ve uzadıkça. Gizli hesaplar da yavaş yavaş belirginleşip ortaya çıktı. Sendikal yapılarda çatırdamalar başladı. Ve bu durumu, erken fark eden sendika ve kimi siyasiler, küçüklü büyüklü planlar yapmaya başladı. Çünkü bu eylem, 9 senedir Meclis’te, muhalefetin bile başaramadığı bir şekilde hükümeti rahatsız etti. Uluslararası boyutlara ulaştı ve AB hesapları yapan kendince de bunu meydanlarda kullanan iktidar çok rahatsız oldu. Ve tabi ki her zaman olduğu gibi bu gelişmeleri çabuk fark etti ve kimse ne olduğunu anlayamadan müdahale etti.  Ve bu müdahale kendini hükümete karşı gören kesimlerin ne olduğunu anlamamaları ve uyanmamaları için yapılan girişimlerdi. Çünkü bu kesimler, buradaki olayların büyüklüğünü anlamaları halinde işler daha değişik olacaktı. Ve çok kesimi sarsacaktı.
Bu bahsettiğim kesimlerin eline birer kaşık verdi ve dedi ki, buyurun kazın çıkardığınız altın sizin olsun. Ama kendisi altını kepçeyle çıkarmaya başlamıştı. Ve saklayacağı sağlam bir yeri de hazırlamıştı.Bu da 4C’ydi. Bu değerli saf tekel işçilerini kendisi hamutuyla yutuyordu. Bazı uyanıklar da bir şeyleri anlamaya başlayınca kaşığı alıp biraz büyüğünü veriyordu. Onlar da zannediyorlardı ki; bununla diğerlerinden daha fazla altın çalarız. Ama onların da bilmedikleri şey, ileride hükümetin işçiyi 4C’ye köle yapmasına yardımcı olmalarıydı.
Tekel işçilerini, yani altın madenini bu gözü aç kesimlere gösteren ve sunan Tek – Gıda İş genel başkanı ve yöneticileri  eylemi iyi tahlil etmişlerdi. Tekel işçilerini kullanarak her iki kesimden de rant sağlamayı hedefliyorlardı. Ama farkında olmadan kendilerini her iki kesime de madara ettiler. Çünkü ya bildiğini okuyacaksın ya da okuduğunun ne olduğunu iyi bileceksin. Her ikisini de kullanmaya kalkarsan eline yüzüne bulaştırırsın her şeyi. Şimdiki bulunduğun durum gibi. Bir taraftan federasyonlarla ve küçük hesaplar peşinde koşanlarla diğer taraftan da hükümetle anlaşacaksın. Küçük hesaplarla işçinin geleceğini satarsan, her şeyi eline yüzüne bulaştırırsın ve böyle ortada kalırsın. Kurumuş ağaç gibi gelen keser giden keser seni. Herkesi boş boş vaadlerle kandırırsın. İşte bugün olduğu gibi, tekel işçileri de seni teşhir eder ve bunların eline teslim eder. Sen de öyle kara kara düşünürsün işte.
Biz tekel işçileri, hani ajan dediğin eşkıya dediğin bu tekelciler tüm foyaları ortaya dökerler işte böyle.
Şimdi gelelim küçük hesaplar yapan  siyasi kesimlere. Sizler böyle küçük hesaplar  yapmaya devam ederseniz küçük kalmaya da mahkum olursunuz. Daha doğrusu ideallerinizi büyük göstereceksiniz, ama küçük hesaplar peşinde olacaksınız. Öyle yağma yok bir gün bir bakarsınız ki kaybolmuşsunuz. Artık fikirlerinize sadık kalmaya başlayın ki size inanan saf insanlar da sizleri terk etmesinler.
Hani tekel işçilerine altın dedik işte bazı siyasiler ne yaptı biliyor musunuz? Bu altınları küçük adetlerde birerli ikişerli yanlarına aldılar ve hemen tekel işçileri kaçmasın diye üzerlerine parti amblemlerini, bayraklarını geçirip kafese koymaya kalktılar. Az sayıdaki bu tekel işçisiyle kendilerinin bütün tekel işçilerinin sahibi zannettiler. Ama onların anlayamadıkları ve tahlil edemedikleri gerçekler var.
Bir satranç oyunu düşünelim. Bütün taşları dizdik oyuna başlayacağız. Geride; kendini bir şey zanneden, kültürlü, bilgili, emek hareketini bildiğini zanneden, değersiz ama  her  yöne gitme ve oynama şansı olan  şah, vezir, kale, vs taşlar var. Tekel işçileri ise bu oyunda piyon yerine konmuş birer altından taş. Değersiz taşlar, tekel işçilerini ön sıraya, piyon gibi koymuş ve yeri geldiğinde menfaatleri doğrultusunda, kendilerini kurtarmak için piyonları yavaş yavaş harcıyorlar ama aslında farkında olmadan kendilerini harcıyorlar. Bazıları için tablo böyle gerçekten.
Onlara sesleniyorum:
Ama sizler şunu bilmiyorsunuz; o tekel işçilerini, piyonları, kendinizi o an da kurtarmak için feda ediyorsunuz ama, o da ne? Bir baktınız ki emek mücadelesinde yalnız kalmışsınız ve MAT olmuşsunuz..
Siz, bu yazıda kendinizi ve yerinizi çok iyi biliyorsunuz. Bundan dolayı  kendinizi, içinizde iyi tahlil edip ona göre  hareket edin ki; işçi sınıfı ve gerçek emekçiler arasında eriyip gitmeyin, aksi taktirde yok olursunuz.
Herkes bilsin ki; O altınların yani tekel işçilerinin değerleri de kaybolmaz gramları da. Onlar çok önemlidir. Ama sizin onların üzerine örtmeye çalıştığınız bez parçaları bir gün, (sizler böyle  hareket etmeye devam ettikçe) bu asla bitmeyecek emek mücadelesinin içinde, sizlerle beraber, çürüyüp gidecektir. Ancak emek dünyasının değerli taşları olan tekel işçileri asla değerlerini kaybetmeyecektir.
Tekrar bir gün gerçek yerlerini bulup değerlerini ortaya çıkaracaktır. Sizler de artık aklınızı başınıza alın ve tüm emekçileri, tekelcileri de içine katarak bir bütün görün. Emekçi ve işçi olarak bakın. Şunu asla unutmayın: bizler kesinlikle oyuncak değiliz. Şu anda direniş çadırında olduğumuz gibi, bizleri gerçek sarrafların ellerine teslim ediniz de değerimizi bütün halk da biz de bilelim ve anlayalım. Bizlerin üzerinden lütfen siyaset yapmayın ya da yanlış politikalarınızı artık düzeltin.
Tekel işçilerini kullanarak ve kendinizi bütün tekel işçilerini temesil ettiğinizi zannederek; dernekler, platformlar vb kurmaktansa; onların, gerçek değerlerinden kendilerinin de farkında olmaları için çaba sarf edin. Unutmayın ki; altını kuyumcuda bozdurur karşılığını almaya çalışırsınız, fakat bu şekilde aldığınız karşılık çabuk biter. Ancak; o altın işçiler, emekçiler toprağın altına bile girseler değerlerini kaybetmezler mutlaka bir gün gelecek, onlar da bir sarrafın eline geçerlerse (gerçek emek dostlarının) işlenip her yeri ışıl ışıl  yaparlar.

Biz tüm bunlardan şunları elde ediyoruz: Tekel işçisi her bir birey olarak, işçi sınıfı içerisinde çok değerlidir. Sayın tekel işçisi arkadaşlar, bu “sayın” kelimesini bizler hak ediyoruz. Bizi yarı yolda, işlenmeden satan sendikacılar, siyasiler, platformlar vs değil. Bizler öyle kolayca harcanacak işçiler değiliz. Ankara direnişimizde bahsettiğim bu kurumlar ve kafalarımızı karıştırarak bizim gerçek rakibimiz hükümetle pazarlık yapan, o ortadaki sendikacılar, hep bir elden bizi 4 C ye mahkum ettiler.
78 günlük eylemlerimizde duygularınızı suistimal edip kullanarak, sanki bizler bir şeyler kazanmış gibi gösterip her şeyi kendi rantları, doğrultusunda kullandılar. Bizler hakkında kitaplar, dergiler, masallar, filmler, belgeseller hazırlayıp tekel işçilerini bunların içine hapsettiler.
 Tekel işçisi arkadaşlarıma soruyorum ben de bir tekel işçisi olarak; her birimiz tek tek yaşadıklarımızı anlatsak herkesle paylaşsak, hepimizin yaşadıkları birer kitap olur, roman olur, film olur. Ancak bütün bunların sonu nasıl biter biliyor musunuz? Evet tahmin ettiğiniz gibi bunların bitişinde, SON kelimesi asla olmaz. 4 C VE KÖLELİK DÜZENİ olur. Bu da, bir büyük direnişin sonunda asla bir kazanım değildir.
Bu, sadece bizim düşüncemiz de değil. Tekgıda-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Türkel de 4 Kasım 2010’da Radikal gazetesinde yaptığı açıklamada  bunu belirtmiştir.
 geldiğimiz aşamada tekel işçisinin ne alacak maaşı, ne de sosyal güvencesi kalmıştır. Atamalar yapılmış anacak, gelecek güvencesi sorunu ayan beyan ortada durmaktadır.bu durumu kendisi de 9700 tekel işçisi 4C kapsamında geçici olarak kamuda istihdam edilecek. Anacak işçiler memur statüsünde değil ve özlük haklarını almadı. Sözleşmeli oldukları için 11 aylık çalışmadan sonra sözleşmeleri yenilenmeye bilir.” İşte bu nedenlerden dolayı, 40 günü aşkın süredir, çadırlarımızda direniyoruz. Ve sendikamızdan mücadeleye devam etmesini istiyoruz. Ancak o bizim hakaret ettiğimizi, karalama kampanyası yürüttüğümüzü söylüyor. Soruyorum sizlere, bu isteğimiz hakaret olarak, karalama kampanyası olarak değerlendirilebilir mi?
Bizler; tamamen BERMUDA ŞEYTAN ÜÇGENİNİN ortasında, yani HÜKÜMET - SENDİKA – RANTÇI SİYASİLERin arasında ezildik ve 4 C ye mahkum edildik. Bize bunları yaşatanlardan bazı kesimler belki de farkında olmadan yaptı.
Bizler şu anda Tekgıda -İş Sendikası önünde, bu oyunları ve gerçekleri ortaya çıkarttık. Ve bu kesimler, hala emek mücadelesinin ve tekel işçilerinin üzerinde baskı kurmaya devam ediyorlar. Fakat bilmedikleri ya da hala öğrenemedikleri bir şey vardır ki; o da bizim bu mücadeleyi büyüteceğimizdir.
Çünkü arkamızdan, güvencesiz çalışmaya ve köleliğe mahkum edilen 10 binler ve edilecek olan100 binlerce çalışan işçi arkadaşlarımız var. Sendikaları, siyasi platformları, dernekleri, demokratik kitle örgütlerini, aydınları, sanatçıları, tüm ı emekçileri ve bermuda şeytan üçgeni de dahil duyarlı herkesi, bu köleliğe karşı mücadele etmeye çağırıyor ve  direniş çadırlarına bekliyoruz.
Gelin birlik olalım! Hepimiz ekmeğimizin, emeğimizin mücadelesinde birleşip bunu bize dayatan ve uygulayan AKP HÜKÜMETİNDEN güvencesizliğimizin hesabını soralım.
BİZ HAKLIYIZ BİZ KAZANACAĞIZ.
4. leventteki Tekgıda-İş Genel Merkezi karşısındaki çadırlarımızda, güvencesizliğe karşı zor şartlarda mücadele eden, tekel işçileri adına SALİH  İNCEAĞAÇ - Tokat Tekel İşçisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder